12 Aralık 2014 Cuma

Pandora'nın Kutusu


Pandora'nın Kutusu

Bir denizanasıdır umut
Ta suların ortasında
Açılır
Kapanır
Açılır
Kapanır
Kapanır
Açılır




17 Kasım 2014 Pazartesi

Sen Söylemeden De Biliyorum



Yalvaramam, koşamam
Ama sesini bırak bende.
Biliyorum ki kopacaksın,
Tutamam saçlarından
Ama kokunu bırak bende
Anlıyorum ki ayrılacaksın.
Çok yıkkınım yıkılamam
Ama rengini bırak bende
Duyumsuyorum ki yiteceksin
En büyük acım olacak
Ama isini bırak bende.
Ayrımsıyorum ki unutacaksın
Acı kurşun bir okyanus
Ama tadını bırak bende
Nasıl olsa gideceksin
Hakkım yok durdurmaya
Ama kendini bırak bende.

Seziyorum ki kaçacaksın...

Aziz Nesin

1 Ekim 2014 Çarşamba

Kürk Mantolu Madonna



Kürk Mantolu Madonna geçmişte yaşanmış bir hikayenin eseri. Kitabın adını ilk duyduğumdaki düşüncelerim ile okuduktan sonraki düşüncelerim birbirinden tamamen farklı. İsmi ilk etapta ilginizi çekmeyebilir ama okudukça göreceksiniz ki, hikayenin içinde kaybolmuşsunuz ve kitabın büyüsüne çoktan kapılmışsınız bile... 

           

Ayrıca nostalji sizi etkiliyorsa bu kitabın da etkilemeyeceğinden hiç kuşkum yok. Kitap hakkında detaylı bir yorumda bulunmak istemiyorum çünkü anlatarak kitabın tadını kaçırmak ya da yarım bırakmak istemem... 

Tarihin nostaljik aşk serüveninde buluşmak dileğiyle... Keyifli okumalar! :)  




12 Ağustos 2014 Salı

Kontakt Lens Tarihi ve Gelişimi

       
 
Bir çoğumuz kontakt lens kullanıyoruz ve lens nedir, nasıl takılır ve çıkartılır, lensin bakımı nasıl yapılır vs.. kısacası bir lens kullanıcısı olarak, lens kullanımı ve bakımı hakkında da bilgi sahibi olmalıyız. Dolayısıyla, lens kullanmaya yeni başlayıp bilgi sahibi olmayı isteyen de çok kişi var. Bu yazım size!

Buyüzden ilk önce lenslerin tarihinden başlamak en doğrusu. Peki bu kontakt lens nasıl ortaya çıkmıştır?

İlk olarak, Leonardo da Vinci, kontakt lens kavramını 1508 yılında keşfetti, Leonardo da Vinci tarafından çizilen bu lens teknolojisi, böylece günümüzün önemli kozmetik ve sağlık konularından biri halini almış oldu.

Rene Descartes ise 1636 yılında korneanın nötralize olması için göze yerleşen bir su tüpü tanımladı. 

Descartes, göze tutunan su tüpünün böylece tüm kırma kusurlarını düzeltebileceğini 1636 yılında “Görmeyi mükemmelleştirmenin yolları” isimli yazısında yayınladı.

   
Dr. Thomas Young, Descartes’in düşüncesini de 1801 yılında pratiğe geçiren bir bilim adamıymış. Thomas Young, kontakt lensin öncüsü olan bir araç geliştirdi ve adını “hidradiaskop” koydu.
 
Adolf Eugene Fick ve Eugene Kalt tamamen birbirlerinden bağımsız olarak 1888 yılında insan gözüne takılabilen ilk kontakt lens tasarımını ortaya çıkarmışlardır.
Norma Bier tarafından da, geçirgen skleral kontakt lensler 1943 yılında tanımlandı.

Ayrıca kontakt lens ve tarihi ile ilgili bilgi içerikli benzer yazıyı buradan da inceleyebilirsiniz.   

22 Temmuz 2014 Salı

Beyaz Perde, Geleceğe Dönüş

Geleceğe Dönüş

Yeni keşfettiğim filmlerden birisini sizlerle paylaşıyorum. Yaz aylarında film seyretmek hoşuna gidiyor mu bilmem ama benim çok hoşuma gidiyor. Kış aylarında film izlerken yanınıza battaniye, patlamış mısır ve içecek alıyorsunuz. Yazın ise dondurma, cips ve soğuk içecekler yetiyor bile! a bir de sıcak havalarda klima tabii gerekirse.. :) 
Arada değişiklik olsun diye farklı tarzda filmleri izlemeyi de seviyorum. En sevdiklerim korku ve komedi olsa da... :) İnanır mısınız daha piyasada gerçekçi bir korku filmine rastlayamadım. Biraz daha ufakken izlediğim bir film vardı ama bana çok korkunç gelen. Ormanda kamp kuran tatilcileri balta ve keserlerle biçen katil yaratıklar filmin başrolündeydi. Bunun dışında cinli filmler de ilgimi çekiyor ama şuan hatırladığım bir film yok bu konuda. Keşke olsa, kesinlikle izlerim.
 Gelecege Donus

Özet & detaylar
Süresi: Belirsiz (1s 56dk
Filmin hikayesi şu şekildedir:  

Deli dolu bilimadamı Dr. Brown zamanda yolculuğu mümkün kılan bir araba geliştirmiştir. Bu makineyi ilk kullanan genç Marty ufak bir zamanlama  hatasıyla gelecek yerine geçmişe gönderilir. Otuz yıl öncesine dönen Marty’nin burada yaptığı bir hamle, kendi kaderini ilginç bir noktaya sürükleyebilecek bir hataya sebebiyet vermiştir. Artık Marty’nin yapması gereken tek şey kendi doğumunu bile engelleyecek bu hatayı bir şekilde düzeltmeye çalışmaktır.

Zamanda yolculuk temalı filmlerin atalarından olan ‘Geleceğe Dönüş’ hem yönetmeni Robert Zemeckis’in hem de dönem sinemasının şahlandığı zamanlardan biri. Gösterime girdiği dönemlerde insanları heyecanlandıran ve kısa bir süre sonra kült mertebesine erişmiş, o güne kadar hep tv dizilerinde yer alan başrol oyuncusu Michael J. Fox'a da büyük ün getirmiştir.

26 Haziran 2014 Perşembe

Ah şu karikatürler

Hayatın zoruklarından kaçmayı hepimiz isteriz. Bunun için de elimizdeki tüm imkanları değerlendiririz ama imkanlardan yararlanmak her zaman mümkün olmayabiliyor.

Bazen en ufak birşeyden mutluluk duyabildiğimiz gibi, bazen de ne yapsak fayda etmiyor.

Bugün de can sıkıntısından nette dolaşırken karikatürlere göz attım. İçlerinde en komik bulduklarımı bloğumda da paylaşmak istedim! :))











12 Mayıs 2014 Pazartesi

Hesapsızca Sevmenin Adıdır Annelik...


Anneler günü için biraz gecikmiş bir yazı olacak ama olsun. Nasıl olsa hergün anneler günü değil mi? :) Anne demek, sebepsizce sevmek, karşılıksız fedakarlık yapmak, kendi iyiliğinden ödün verip evlatlarını düşünmek, çocuğu hastalandığında üzülmek ve iyileşmesi için elinden geleni yapmak, çocuklarının her zaman iyiliğini düşünmek demek.

Annelik içgüdüsel bir duygu fakat babalık öyle değil. Babalık, sonradan kazanılan duygular olurken, annelik çocuğu olmadığı halde başkasının çocuklarına dahi annelik yapabilecek kadar yüce bir duygu.

Bir de kendi öz çocuğuysa o yüce duygu katlanarak artar ve anne meydana gelir. Annelerimiz bizi gerçekten ve canından çok seven, bizim için herşeyin en iyisini düşünen kadındır. Yerini kimse alamaz fakat bazı anneler de var ki kendi öz evladını diri diri toprağa gömen, doğar doğmaz öldüren canilerdir onlar.

Anne sıfatına asla yakışmayan insancıkları ayrı tutarak, tüm annelerin ve evladı anne hasretiyle yanıp tutuşan çocukların hayatta olmayan annelerine de sonsuz rahmet diliyorum, onların da anneler gününü kutluyorum.
                                  

Onlar üzülmemeyi ve mutlu olmayı hakediyorlar... 
Anneler Gününüz Kutlu & Mutlu Olsun! 

<3


21 Nisan 2014 Pazartesi

Can Dündar'dan... Hiç





Hiç  
Hiç Bir insani unutmak,
bir insandan vazgeçmek,
bir insani hayatindan sonsuza kadar çikartmak zorunda
kaldin mi hiç?
Hani ölmüs gibi,
hani uzatsan da elini tutamayacagini bilmek gibi,
her an kapindan içeri gülümseyerek girecegini bekleyip
ama aslinda hiç gelemeyecegini de bilmen gibi.
Ne zor sey degil mi ölmedigini bilmek ,
ama ölmüs gibi ulasilmaz olmasi artik o insanin sana,
ne kadar katlanilmaz bir gerçek degil mi
sen hala bu kadar sevgili iken?

Özlemek,
bu kadar özlemek,
etini kemigini yakarcasina özlemek...
çok kötü degil mi?
Bu kadar özleyip onu görememek,
ona dokunamamak,
onu isitememek ,
artik sonunun "Pi" hali degil mi?

Biliyorsun degil mi?
Ne kadar umutsuz bir arayistir o,
kalabalik caddede geçen binlerce yüze bakmak
belki bir kez daha görebilmek için o yüzü,
belki biraz önce geçti bu kaldirimdan diye düsünmek,
belki su an arkamda yürüyen insanlarin içinde bir
yerde demek,
belki su an üzerimdedir gözleri diye paranoyalar
yasamak ne zordur degil mi?

Ne kadar eritir insani farketmeden.
Sende biliyorsun degil mi bunlari.?
Bir sinema koltugunda sende iki kisi gibi oturdun mu hiç?
Hiç iki kisi gibi zevk aldin mi bir konserden yalniz basina.
Güzel bir kafe kesfettiginde,
güzel bir film seyrettiginde,
güzel bir sarki dinlediginde
güzellikleri oraninda eksik kaldiklarini hissettin mi
paylasamadigin için onunla.

Bir barin kalabaliginda hiç yarim vücudunla sallandin
mi ortada?
Hiç iki kisilik beyninle yarim insan olabildin mi?
Baktiginda aynana sadece yüzünün bir yarisini gördügün
oldu mu hiç?

Sana hayatindaki en büyük yoksunlugu yasatandan
nefret edemedigin zamanlar oldu mu hiç?
Gözünün içine baka baka kolunu bacagini kesen bir
insanin yüzüne sevgi dolu bir gülümseme ile bakabildigin zamanlar
oldu mu hiç?

Hayatta inandigin bütün degerlerini altüst eden
birisine ask siirleri yazabildin mi?
Onu içinde korumanin seni yok etmek oldugu zamanlara
feda oldun mu hiç?
İçinde aglayan çocuga umut sarkilari söyleyemedigin,
özlemini, susuzlugunu, açligini gideremedigin zamanlar oldu mu hiç?

Kanayan yarasini gördügün
ama merhem olamadigin zamanlar.
Gücünün, hani o tanrisal gücünün
bir çocugun aglamasini susturamayacak kadar oldugunu
gördügün zamanlar
oldu mu hiç?
Hiiiiiiiç....
Hiiç...
hiç...
bir hiç...
Can Dündar 

24 Şubat 2014 Pazartesi

Bir Kitap Elestirisi: Bogurtlen Kisi




Böğürtlen kışı, bugüne kadar okuduğum ve beğendiğim kitaplar arasındaki yerini aldı. Oldukça duygusal, sürükleyici ve zaman zaman da bazı karakterlerine sinir olabileceğiniz türde bir roman. Kısacası konu şu şekilde gelişiyor:

Vera, fakir bir kızdır ve kız arkadaşı Caroline ile aynı evde yaşamaktadırlar. Birgün bir oteldeki davete katılırlar, ilk başta içeri alınmasalar da Caroline sayesinde davete katılırlar. 

Vera, otel sahibinin oğluyla tanışırlar fakat Vera, kendisi fakir olduğu için davetten hızla uzaklaşır. 

Charles ise Vera'nın peşinden gelir. Charles için Vera'nın fakir olması önemli değildir. Vera bu sırada hamile kalır fakat bunu Charles'e söylemez. Onu en kıza zamanda ailesiyle tanıştırmak için evlerine getirir. 


Charles'in kardeşi Josephine ise  Vera'nın hamile olduğunu biliyordur ve ona eğer Charles'i bırakmazsa ailesinin onu tüm malvarlığından men edeceğini söyler. Bunu duyan Vera, Charles'ten ayrılır.


Caroline ise bu zaman zarfında evlenmiş ve bir kız çocuğu olmuştur. Evlendikten kısa bir süre sonra ise kocası ölür. Vera’nın da bir oğlu olur. Vera otelde temizlikçi olarak çalışmaya başlar. 


Oğlu Daniel ise dört yaşındadır. Vera geceleri çalıştığı için oğlunu bırakacak kimsesi olmadığından, oğlunu evde yalnız bırakmak zorunda kalır. 


Karlı bir mayıs sabahı öperek işe giden Vera, o gün oğlunun kaybolacağından habersizdir. Vera akşam eve geldiğinde, oğlunun boş yatağı ve karlara gömülmüş oyuncak ayısını bulur. 


O gün Vera'nın ölüm günü olmuştur... 


Kitabın özetini bu şekilde geçmeye çalıştım çünkü tamamını da yazarsam kitabı okumamış olanlar için haksızlık yapmış olurum öyle değil mi ama? :)


Bu kitabı okumuş ve beğenmiş biri olarak, kesinlikle tavsiye edebileceğim bir kitap... Aşk, entrika, duygusallık, annelik kavramlarının yanı sıra gerçek dostluk kavramını da işleyen bir kitap ayrıca...





Bu kapak tasarımı da 'Böğürtlen Kışı' kitabının alman kapağı.. Oku beni diye bağıran bu kapak tasarımını da çok beğendim!!

4 Şubat 2014 Salı

Ev Dekorasyonuna Dair...

Ev dekorasyonunda vazgeçilmezlerimiz arasında bulunan birçok aksesuar ve eşya var ve 
bizler modayı sadece giyimde değil, saç tasarımı, makyaj stili, çanta ve ayakkabı seçimi ve 
ev dekorasyonunda sıkça uyguluyoruz. 

Ev dekorasyonunun modası olmadığını düşünenlerdenim. 
Her ne kadar modern çizgileri beğeniyor olsam da eski çizgilerden de vazgeçemiyorum.

Ev dekorasyonunda renkler ise bambaşka bir alan zaten. Sevdiğimiz renklerin yanısıra, odanın ışık açısına göre evi karartmayacak ve ferah bir görünüm verecek renkler tercihimiz dimi? 

ya da karanlık olursa olsun umrumda değil ama yeter ki istediğim renk ve tasarım olsun diyenlerden misiniz? Öyleyse bu resimler ev dekorasyonunda özgür ruhlara, sizlere gelsin! :)


 Pembiş pembiş nasıl da güzel dimi? :)

Daha koyu ve sade tonları seviyorsanız...

Mutfağın pembişi de ayrı bir güzelmiş yahu! böyle bir mutfakta yemek yapmak ne zevklidir...

Burası şanslı bir gencin odası oluyor sanırım? :)

Botanik bahçesi gibi bir evi kim istemez?


Fuşya rengini siz de benim gibi romantik buluyor musunuz? :))
Bu tür ev dekorasyonlarına bakmak bana çok iyi geliyor ve umarım sizlere de iyi gelmiştir..? 
Koskocaman sevgiler... :*

8 Ocak 2014 Çarşamba

Renklerin Dili

Renklerin anlamları üzerine değişik söylemler var. Hatta bu renklerin insanlar üzerindeki etkileri de yadsınamaz bir gerçek. Hangi renk neye iyi gelir? bu ton hangi renklerden oluşur? bu rengin enerjisi nasıldır? Hangi renk beni yansıtıyor ve enerjisi iyi geliyor? soruları beliriverir kafamızda...

Her burcun ayrı rengi ifade ettiği dahi söyleniyor. Her biri farklı şekilde dile getiriliyor olsa da renkler ve enerjileri de kişiden kişiye değişiyor bence. Ben de bu konuyu ele almak istedim. 

Renklerin anlamları şöyleymiş:
  • Mavi: Özgürlüğü ifade edermiş.

Turuncu: Güveni ve dışa dönük olmayı ifade ediyormuş.

Pembe: Güven ve neşeyi ifade ediyormuş.

  • Beyaz: İstikrarlığın yanısıra, saflık ve temizliği ifade ediyormuş.

Yeşil: Huzurun rengiymiş.


  •                                           
  • Sarı: İncelik, pratiklik, neşe ve zekayı temsil ediyormuş.

  •                                                                    Kırmızı: Enerjinin rengiymiş. Ataklık, azim ve kararlılığı ifade ediyormuş.   
  •              
  •                                 Gri: Dengeyi ve alçak gönüllülüğü ifade edermiş.    

                                         
  Siyah: Matem ve gecenin rengiymiş.   
  •  
  •                                                                                Mor: İtibar ve asaleti ifade ediyormuş.

  • Benim rengim mor, siyah, beyaz ve kırmızı. Ne kadar çokmuş! :) 
  •                                     Ya sizin renginiz hangisi? ;)